Salı , 19 Mart 2024
HABERLER
ANASAYFA / Röportajlar / Yeni Çağ Başlıyor: Endüstri 4.0

Yeni Çağ Başlıyor: Endüstri 4.0

ROCKWELL OTOMASYON TİC. A.Ş. CENK CEYLAN – Rockwell Automation Türkiye Genel Müdürü

Yeni Çağ Başlıyor: Endüstri 4.0
WIN Otomasyon Fuarında bu sene diğer senelere oranla daha büyük bir alanda yer aldınız. Bu fuarda sizlerden hangi yenilikleri göreceğiz? Özellikle hangi ürünlerin üzerine yoğunlaştınız?

WIN Otomasyon Fuarı’nın bu sene belli başlı temaları var ve bu temalarından en önemlisi Endüstri 4.0 ya da ABD’deki karşılığıyla Connected Enterprise. Sadece sanayicilerin değil, hükümetin de programında ön planda tuttuğu bir uygulama. Artık şirketlerin bütün bilgilerini sahalarını daha iyi kontrol edebilecekleri platforma taşıma zamanı geldi. Önceden bir fabrikanın otomasyonu var mı, yok mu diye konuşulurken artık neredeyse otomasyonsuz üretim kalmadı diyebiliriz. Günümüzde ise artık bu otomasyon verilerinin şirket yönetimi tarafından anlaşılabilir bilgiler haline getirilip ERP sistemlerine entegrasyonuyla süreçlerin içine katılabilmesi önemli bir husus teşkil ediyor. Örneğin, siz patronsunuz ve çok farklı lokasyonlarda, benzer ya da birbirinden bağımsız üretim yapabilen 30 tane fabrikanız var. Peki, bu fabrikaların üretim verilerini gerçek zamanlı ne kadar görebiliyorsunuz ya da işletme stratejilerinizde ve bütçe yönetiminizde bu verilerden ne kadar faydalanabiliyorsunuz?
Connected Enterprise; fabrika ya da üretim alanlarınızda, karar verme mekanizmasını etkileyecek olan her türlü bilginin belli sistemler aracılığıyla toplanıp merkezi bir sistemden karar verme mekanizmalarına yansıtılması olarak tanımlanabilir. Örneğin, bir çikolata hattınız olsun. O hatta üretilen çikolatanın aynısından dünyanın başka bir ülkesinde üretip o ülkenin pazarına satışa sunalım. Aynı sistem ve aynı cihazları kullanıp aynı üretimi yaptığınız halde bu fabrikaların üretim kapasiteleri ve üretim performansları farklı olabilir. Bir fabrikada %80-85’lik kapasite ile çalışan bir sistem, öbür fabrikada %70 kapasite ile çalışabilir. Connected Enterprise, bu farklı üretim alanlarında nerede daha iyi olduğunuzu ya da iyileştirmeye açık olan noktaları analiz etmenizi sağlayarak bu verileri uygulamaya geçirebilmenize imkân verir. Bu raporlamanın, verilerin gerçek zamanlı olarak aynı anda, her yerden toplanabiliyor olması lazım ki, bu karşılaştırmalar doğru yapılabilsin, analizler çıkarılabilsin, enerji tasarrufu, üretim kapasite artışı, plansız duruşların elimine edilmesi gibi birçok konularda size ışık tutabilecek platform oluşturulabilsin.
Önümüzdeki 10 yıl için endüstrideki yeni reform, yeniçağ bu. Çünkü artık herkes her üretimi otomatik olarak yapıyor, insansız üretim noktasında belli bir seviyeye de ulaşıldı. Ancak rekabet, üretiminizi ne kadar verimli yaptığınızda, ne kadar efektif çalıştığınızda saklı. Günümüzde ürettiğiniz ürünün maliyetini etkileyen tek kalem performans olmaya başladı. O performansı da ne kadar görür ve değerlendirebilirseniz o kadar analiz edip iyileştirebilirsiniz.
 
Connected Enterprise ya da bir diğer adıyla Endüstri 4.0 Türkiye için çok yeni bir kavram. Ancak Avrupa’da süreç daha da eski. Peki, Türkiye’deki gelişimi ve yansımaları nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Aynı durumu biz 20 yıl önce saha otomasyonu tarafında da yaşadık. Çünkü Türk milleti olarak biz birtakım şeylerin faydasını görmeden kolay inanmayan bir toplumuz. Her şeyin uygulamasını önce görmek istiyoruz. Biz sektörde uygulamalarımızı kullanıcılarımıza anlatmaya çalıştığımızda ilk soru ‘Bunun referansı var mı?’ oluyor. Bu geç kalmışlığımız biraz da dünyadaki uygulamaları görmek isteme eğilimimizden kaynaklanıyor. Connected Enterprise ya da Endüstri 4.0 dediğimiz uygulama 3-5 yıl önce batılı ülkelerde kullanıma geçirilmiş durumda. Yani biz bu uygulamayı yine bir gecikmeyle yakalamaya çalışıyoruz. Önümüzdeki 5-10 yıl içerisinde bu dönüşüm için hızlı adımlar atılması gerekiyor. Aksi takdirde global oyuncuların da artık lokal üretime başlayacak olması büyük bir risk taşıyor. Yani sizin ürettiğiniz bir ürünün aynısını ya da muadilini artık global üretici de yerel olarak üretebiliyor. Avrupa ve ABD pazarında insanların tüketimi artık doygunluk noktasına ulaştığı için oralardaki üretim ihtiyacı artık Türkiye pazarındaki kadar yüksek değil. Bu sebeple bildiğimiz bir çok global marka Türkiye, Ortadoğu, Asya ve Kuzey Afrika’da yerel imalatlarını kurmaya başladı. Üstelik batılı ülkelerde yaptığı imalatların aynısını, aynı performans ve aynı kaliteyle. Bunun en büyük sebebi bu sisteme sahip olmaları. Yani global bir marka farklı bir ülkeye bir fabrika kurduğu zaman,  yeni kurduğu fabrikayı doğrudan bu sistemin içine dâhil edebiliyor. Üretimin başladığı ilk günden itibaren o sistemin içindeki raporlamayı, performansı, üretimi ve tedarik yönetimini diğer fabrikalarındaki gibi yapabildiği için üretimi cazip hale geliyor. Dolayısıyla yerli imalatçılar da, lokal maliyetlerle daha efektif üretim yapan global bir markayla rekabet etmek zorunda kalıyor.
 
Örneğin paketleme aslında her fabrikanın içinde var, çünkü her fabrikanın proses parçası. Hangi ürünü üretirseniz üretin, sonunda o ürünü paketliyorsunuz. Örneğin, siz bir üretim hattı kurdunuz ve dakikada 3000-5000 adet çikolata üretiyorsunuz. Ama üretim hattının sonundaki paketleme hattının o üretimden gelen kapasiteyi karşılayacak nitelikte olması gerekiyor. Ya da iki tane paketleme makinesiyle yapılabilecek bir üretimi, dört tane makine alarak gereksiz yatırıma sebep olabilirsiniz. İşte, Connected Enterprise tüm bu sorunları analiz etme imkânı sunduğu için birçok sorunu ortadan kaldırmanıza yardımcı oluyor.
 
Fuarın ana teması Connected Enterprise olunca rakipler arasındaki rekabeti de sormadan geçmek istemiyorum. Peki, Rockwell bu rekabette nasıl bir konumda bulunuyor? 

Bahsettiğiniz bu soruda aslında en şanslı şirket biziz. Çünkü her üretici, her tedarikçi bu sisteme entegre olabilecek cihazlar ve sistemler üretme yoluna gittikleri için aynı temayı kullanıyor. Rockwell olarak üretim tarafındaki her tip cihazı, ekipmanı ve sistemi aynı zamanda üretmemiz bizim en büyük şansımız. Çünkü bir fabrikanın otomasyonunda Rockwell’in tedarik edemeyeceği ve bu data sistemine entegre edemeyeceği hiçbir parça yok. yüzbinlerce çeşit ürünümüz var ve bunun akıllı ürünler olarak adlandırdığımız kısmı bir fabrikanın, bir üretim tesisinin ya da bir makinenin bütün otomasyon ihtiyacının tamamını karşılayabilecek cihazlar. Bu entegrasyonu yapabilme, o datayı aktarabilme konusunda en donanımlı şirket olduğumuz için bunun vurgusunu da en çok yapan şirketiz. Tabii ki diğer üreticilerde çok kıymetli üretimler yapıyorlar ama kapsam ve portföy olarak herhâlde bu işi en fazla destekleyecek çözümü içinde barındıran şirket olduğumuz için teknik olarak çok şanslıyız.
 
Peki, ürünleriniz aynı zamanda bu sistem içerisinde diğer markaların ürünlerine de entegre olabilme özelliğine sahip mi?  

Biz Rockwell olarak sektörde aklınıza gelebilecek kaç çeşit haberleşme protokolü varsa hepsiyle haberleşebilen sistemlere sahibiz. Yani Connected Enterprise dediğimiz felsefe sadece yeni yapılacak üretim tesislerine uygulanabilir bir sistem değil, hatta artık mevcut yapıların da bir an önce bu sisteme entegre hale getirilmesi gerekiyor. Yani şunu iddia etmek çok zor, bizimde standardizasyonu Rockwell olan global müşterilerimiz var ve %95’in üzerinde Rockwell ekipmanı kullanıyorlar. Ama birçok fabrikada farklı çeşitlilikte ürünler de kullanılıyor. Çünkü firmalar zamanında çok farklı tedarikçilerden makinesini ve teçhizatını almış olabiliyor. Burada sizin de bahsettiğiniz nokta çok kıymetli. Bu entegrasyonda da en şanslı biziz. Çünkü Connected Enterprise zaten mevcut sistemlere çok hızlı ve kolay entegre edilebilen yapılar olması üzerine kurulmuş bir sistem. Dolayısıyla herhangi bir haberleşme protokolü, herhangi bir cihaz, herhangi bir sistem ve yapıya doğrudan entegre olup o sistemde birebir çalışabiliyoruz ve o sistemin bir parçası haline gelebiliyoruz. Ya da bizim kurduğumuz yapıya da third party diye tabir ettiğimiz başka bir sistemi yine müşterimiz çok kolay bir şekilde entegre edebiliyor. Yani ileride müşterimiz Rockwell’in kurduğu bir yapıya, farkı bir makine ya da otomasyon sistemi alabilir. Ama önemli olan bunun tak-çalıştır bir yapı olması. Yani connectivity dediğimiz bağlanabilirlik, birbirine bağlanıp haberleşebilme özelliğinin ne kadar esnek olduğu. O konuda da bizim esnekliğimiz hemen hemen sınırsız diyebilirim.

Türkiye Ofisi olarak yeni olmanıza rağmen başarılı bir ivme gösterdiniz. 2015 nasıl bir yıldı ve kısaca 2016 beklentileriniz neler? 

Şirket olarak 1993 yılında Türkiye’ye geldik. Yani Türkiye’de 23 yılını bitirmiş bir şirketiz. 23 sene uzun gibi gözükse de pazar için oldukça kısa bir süre. Rockwell olarak bu 23 yılın son 8 yılında lokal stratejimizi biraz daha değiştirdik. 2015 yılı bizim için oldukça hızlı geçti. En zorlu olan 2009 krizinde bile yılı büyümeyle kapatan bir şirketiz.
 
Sanayiyi dolaylı da olsa ülkenin jeopolitik durumu etkileyebiliyor. Yani yatırımları durdurma ya da iptal etme gibi bir durum söz konusu değil ama karar verme mekanizmasını çok yavaşlatan bir etken. Gündemde olan ve çok fazla konuşulan yatırım ve projeler var, fakat hem yatırımcı hem de tedarikçi için bu çalışmaları başlangıç noktasına getirmek zorlu bir süreç. Biz 2016 yılını bu şekilde yaşıyoruz. Bu nedenle 2016 yılı ile ilgili net bir şey söylemekten çekiniyoruz. Bu sadece Türkiye’ye has bir durum da değil tabii ki. Dünyada da böyle bir belirsizlik söz konusu. Globalde de bu belirsiz süreç şirketleri biraz daha stabil gitmeye yönlendiriyor.
 
Bu fuarda iTRAK ile ilgili bir çalışmanız olacak mı? 

iTRAK spesifik bir ürün. Ben iTRAK’i yatayda açılmış bir servo motor düzeneği olarak görüyorum. iTRAK’te hiçibir mekanik sistem yok. Tek mekanik yapı MUR dediğimiz taşıyıcıların rulmanları. Rulman her döner makinede olan, bakımı ve değişikliği zamanında yapıldığında arıza teşkil etmeyecek bir yapıdır. Yani hemen hemen sıfır arızayla çalışan bir sistemden bahsediyoruz. Optimize, verimli, hızlı, yüksek kapasiteli, az ekipman kullanarak verimliliğe ulaşmayı hedefleyen üreticilerde iTRAK çok önemli bir çözüm oluyor. Çünkü düzensiz üretimden gelen malzemeleri düzenli hale sokabileceğiniz en kolay yapı. Türkiye için bu da çok yeni bir sistem ancak önemi zaman içinde anlaşılacak.  

0 YORUM

YORUM YAPIN

İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER BAŞLIKLAR

  • İskandinav Yarımadası

    İskandinav Yarımadası

    İskandinavya Avrupa'nın kuzey kısmında yer alan coğrafi bölgenin adıdır. İskandinav ülkeleri Danimarka, İsveç, Norveç, Finlandiya ve İzlanda'dır.... Devamı »